15 Temmuz İstiklal Harbi Gibi Bir Kıyamdır, Yeni Türkiye’nin Cemresidir
‘Necip Fazıl Ödülleri’ töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “15 Temmuz sadece ihanet, hınç, acı ve kan değildir. Aynı zamanda 15 Temmuz, tıpkı İstiklal Harbi gibi kıyamdır, muştudur, iftihardır. 15 Temmuz millî şahlanıştır, adeta Çanakkale’ye eş bir kahramanlık destanıdır. Anadolu toprakları o gece bir kez daha Türk milletine vatan kılınmıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Star Gazetesinin Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlediği 3. Necip Fazıl Kısakürek Ödül Törenine katıldı. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek Ödülleri’nin yayın hayatı, edebiyat ve fikir dünyası için hayırlara vesile olmasını dileyerek, ödül alanları tebrik etti.
“NECİP FAZIL ÖDÜLLERİ, ÜLKEMİZİN EN İTİBARLI ÖDÜLÜ KONUMUNA GELECEK”
Şiirde, fikirde, aksiyon ve sanatta cumhuriyet tarihinin şahikalarından Üstat Necip Fazıl Kısakürek’i rahmet, minnet ve özlemle yâd ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rabbim ondan razı olsun. Cennetiyle, cemaliyle onu müşerref kılsın” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yıl üçüncüsü düzenlenen ödüllerin artık kritik eşiği aşarak kalıcı olma yolunda, uluslararası mesafe kat edeceğine inandığını belirterek, Es Medya Grubu’na, Kültür ve Turizm Bakanlığına ve ödül jürisine teşekkür etti.
Üçüncü yılını geride bırakan Necip Fazıl Ödülleri’nin, her sene çıtayı daha yukarıya taşıyarak, fikir, sanat ve edebiyat hayatının bir mihenk taşına dönüşme yolunda ilerlediğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnşallah bu başarının kalıcı olacağına ve Necip Fazıl Ödülleri’nin ülkemizin en itibarlı ödülü konumuna geleceğine inanıyorum. Üstadın nefesini birazcık da olsa almış, gönüldaşlık yapmış, onunla teşriki mesaide bulunmuş bir kardeşiniz olarak, bir Cumhurbaşkanı olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sizlere gereken desteği vermeyi sürdüreceğim” diye konuştu.
NECİP FAZIL ÖDÜLLERİNİ KAZANANLAR
Necip Fazıl Kısakürek Ödül Töreninde 5 farklı dalda 6 şair, yazar, hikâyeci, mütefekkir ve ilim adamına ödüllerinin takdim edileceğini ifade eden Erdoğan, “Şiir alanında ‘Mesele sözün ağızdan çıkması değil, onun kalpte hâsıl ettiği titreşimdir, muhayyilede bıraktığı kalıcı izdir. Başka türlü inmez bir imge hayalin bahçesine’ diyerek 50 yıldır kelimelerin kilidini açan, eskilerin ırmak gibi şairlerinin peşinde bir ömür geçiren Şair Ebubekir Eroğlu’nu tebrik ediyorum. Fikir ve araştırma alanında ödüle layık görülen Yaşar Çağbayır’ı huzurlarınızda tebrik ediyorum. Üstat Necip Fazıl, ‘Dilden daha büyük, dilden daha aziz, dilden daha gerçek, dilden daha müdafalı vatan olmadığını’ ifade eder. Yaşar Çağbayır Hocamızın gayretlerinin bu aziz vatanın korunması, emanetin yeni nesillere daha zengin bir şekilde teslim edilmesi noktasında çok büyük katkıları olacağına inanıyorum. Bu vesileyle Hocamızın 310 bin kelimeden oluşan 10 ciltlik muhteşem eserini yeniden yayınlayan TİKA’ya da teşekkür ediyorum. Hikâye ve roman alanında ise eserleriyle kültür, düşünce ve edebiyat hayatımızda şimdiden kendine münhasır yer edinen Cihan Aktaş Hanımefendi’yi görüyoruz. ‘Sanat bütün faniliğe karşı bir kalma çabası, bir olma çabası’ diyerek yıllardır insana, hayata, kadına, bireyin iç dünyasına dair nitelikli, derinlikli eserler yazan Cihan Aktaş Hanımefendi’yi huzurlarınızda şahsım, milletim adına tebrik ediyorum. Bu yıl ilk kez takdim edilecek olan Necip Fazıl İlk Eserler Ödülü’nü son derece yerinde bir takdir olarak gördüğümü de belirtmek isterim. Zira, Üstat her daim ‘Millet tarlasını genç fidanlar ve yeni ekinlerle donatmanın’ gayreti içinde olmuştur. Bu alanda 2 genç kardeşimiz ödüle layık görülmüştür. Modern hayatın üstünü örtmeye çalıştığı bütün güzellikleri, bütün incelikleri latif bir dille şiirlerinde nakış nakış işleyen şair Emel Özkan ile ‘Adem’in Kekliği ve Chopin’ ve ‘Bozkırda Altmışaltı’ isimli iki hikaye kitabıyla gönüllerimizi fetheden bozkırın kalemi Mustafa Çiftci’yi de içtenlikle tebrik ediyorum. Anadolu’nun bereketli ikliminde boy veren bu iki genç yetenekten inşallah gelecekte de çok değerli nitelikli, yüreğimize dokunacak daha nice eserler bekliyorum, bekliyoruz.”
Necip Fazıl Saygı Ödülü’nün bu yıl ‘Türk hikâyesinin coşkun pınarı, modern zaman dervişi’ Mustafa Kutlu’ya tevcih edilmesini son derece yerinde bulduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kutlu için, “Onun hâlini yaratana arz etmekten ibaret olan hikâyelerinin sayfaları yarım asırdır okuyucularının gözlerinden süzülen yaşlarla ıslanıyor. Kendisi ya tahammül ya sefer diyerek çıktığı kutlu yolda 50 yıldır yılmadan, yorulmadan Anadolu’nun irfanını, vicdanını, sadeliğini en güzel şekilde kaleme ve kelimelere döküyor” diye konuştu.
“ÜSTAT NECİP FAZIL, MÜSLÜMAN ASALETİ VE CESARETİNİN TİMSALİ OLARAK SESİNİ YÜKSELTMİŞTİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mustafa Kutlu okumanın en zor yanı, bir hikâye kitabını bitirince diğerine kadar geçen, daha doğrusu geçmek bilmeyen zamandır. Ömrünü vakfettiği Dergâh Dergisi hem bir ekol, hem de bir okuldur. Onun her hikâyesi, her sohbeti, gazetelerde neşredilen her fıkrası hakikatli bir kitaptır. ‘İster ferdi, ister içtimai olsun yazdıklarım Terceme-i âhın tezahürüdür’ diyen Mustafa Kutlu ağabeyin, son nefesine kadar yazmaya, insanı, insanlık hâllerini anlatmaya devam edeceğine inanıyorum. Diriliş Neslinin ağabeyi Sezai Karakoç, Üstat Necip Fazıl’ın edebiyat ve düşünce hayatımızdaki yerini şu şekilde anlatır; ‘Necip Fazıl şiiri her şeyin bittiği, kendi dünyamızın kapandığı, yaşamaya ve var olmaya yeniden başlayıp başlanmayacağının sorulduğu anda doğmuş, insanın toprağa ilk ayak bastığı andan bir haber olmuştur toplumumuz için. Ölmüşüz ama işte dirilmekteyiz.’ Evet, Üstat Necip Fazıl, Allah ve ahlak demenin yasak olduğu, baskının, iptidailiğin, yabancılaşmanın her tarafı kapladığı o meşum yıllarda, Müslüman asaleti ve cesaretinin timsali olarak sesini yükseltmiştir” şeklinde konuştu.
“NECİP FAZIL; DİRENİŞİN, DİRİLİŞİN VE ÖZ GÜVENİN SEMBOLÜDÜR”
Necip Fazıl Kısakürek’in kendi ifadesiyle, ‘Başında kim bulunursa bulunsun veya bulunmazsa bulunmasın, mademki ben varım, Türkiye vardır’ diyerek direnişin, dirilişin ve öz güvenin sembolü olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “O dönem fikir ve yazı dünyasında mebzul miktarda bulunan ‘İşporta Aydınları’, bileğini bükemedikleri, kalemini kıramadıkları Necip Fazıl’ı, uzun yıllar ‘ademe mahkûm etmeye’, yok saymaya çalışmış; Ancak Elhamdülillah muvaffak olamamışlardır. Kendisi, ‘kibir satanlara, kendilerini bir şey sananlara ve sapıklıkları içinde mağrur ve mes’ut yaşayanlara karşı mukaddes dinimizden aldığı emirle tepeden bakmayı’ hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Üstat, ‘30 küsur yıl canını dişine takarak ve küfür kilerinden ekmek yemektense İslam çilehanesinde aç kalmayı tercih ederek’, çalışmış, çabalamış, Fikir Mehmetçikleri yetiştirmek için ömrünü vakfetmiştir. Eleştirileceğini, yerileceğini, dışlanacağını bilmesine rağmen, bağrından çıktığı millete bir kurtuluş reçetesi sunma cesaretini göstermiştir. Üstadın en büyük katkısı, öz yurdunda parya muamelesi gören, yüz üstü çok sürünen bu millete, tarih sahnesine tekrar çıkmak için ihtiyacı olan öz güveni aşılamasıdır. Kimsenin icazetine, inayetine muhtaç olmadan, ‘ruh kökünden’ aldığı kuvvet ve cesaretle bu millete var olabileceğini göstermiştir. Üstadın en önemli sermayesi samimiyetidir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onun en büyük şiarı sahici olmaktır” diyerek, “Necip Fazıl’ı en iyi yine kendisi, kendi kelimeleri anlatır. ‘Karşınızda bir adam var; Necip Fazıl Kısakürek… Türktür, Anadoluludur, Maraşlıdır, İslamiyet’ten başka tek kaynak tanımaz, topyekûn kâinatın, o kaynakta bir köpükcük olduğuna inanır. Peygamberler Peygamberinin en hakir kölesine ebedi köleliği dünya ve ahirette en büyük rütbe bilir. Kendisini en basit müminin çarığının altındaki çamurdan aşağı görür. Fakat Allah’ın ‘nimetimi takdis et’ emri ile de haykırmaktan çekinmez…’ İşte Necip Fazıl… Evet, Necip Fazıl işte böyle bir insan ve adamdır. O, 78 yıllık ömrünü davasına adamış, aksiyon ve fikir adamı; 40 yıl boyunca mahut buz dağını kendi ifadesiyle, ‘hohlaya hohlaya eritmeyi’ göze alan bir sabır abidesidir. Üstat, ‘inkisarla pişmiş, ıstırapla erimiş bir ruh hâliyle memleketin manevi imarına katkıda bulunmayı şiar edinmiş’ bir kıyam şairidir. Ve Necip Fazıl, ‘imanı ile, ihlası ile, ahlakı ile, şecaati ile, terkibi ile, tahlili ile’ bizimdir, bu milletindir, tüm Türkiye’nindir” dedi.
“NECİP FAZIL’I ANLAMA YÖNÜNDEKİ ÇALIŞMALARIMIZI DAHA DA ARTIRMALIYIZ”
Siyerden ilmihale, tiyatrodan şiire, tarih kitaplarından ilmi eserlere, tasavvufa kadar edebiyat, kültür ve sanatın her alanında coşkun bir pınar gibi akan Necip Fazıl’ı, sadece şiire, sloganlara, belli kalıplara hapsedilemeyeceğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onun ‘fikrimizin çerçevesi’ dediği Büyük Doğu başta olmak üzere, düşünce, siyaset, ideoloji alanlarında kaleme aldığı eserlerini, okuma listemizin en üst sıralarına yerleştirmeliyiz. Bu doğrultuda, ortak gayretlerimiz neticesinde son yıllarda serdedilen iştiyakı, kitap, konferans ve eserleri çok çok değerli buluyorum. Fakat mevcutla iktifa edemeyeceğimizin de şuurunda olmalıyız. Gençlerimizin internetin ve özellikle sosyal medyanın esiri olduğu, 140 karakterin, birkaç kelimelik aforizmaların sınırlarına hapsolduğu, 10 santimlik ekranların içinde hayatlarını heba ettiği şu dönemde, Necip Fazıl’ı anlama yönündeki çalışmalarımızı daha da artırmalıyız. Çile ve Kaldırımlar şairini, onun davasını, bize kazandırdığı bütün hasletleri genç nesillere çok iyi anlatmalıyız” şeklinde konuştu.
“UĞRUNDA TÜM ÖMRÜMÜZÜ HARCADIĞIMIZ, BÜYÜK VE GÜÇLÜ TÜRKİYE İDEALİNE SON VERMEK İSTİYORLARDI”
Necip Fazıl’ın ömrünü vakfettiği davanın, onun geride bıraktığı mirasın, onun cesur duruşunun, bilhassa 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çok daha iyi anlaşılması gerektiğine inandığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi yaşananların, bu ülkenin tarihinde tecrübe ettiği en büyük ihanetlerden biri olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz’un bu ülkeyi mayasından, ruh kökünden, kadim değerlerinden koparmak için yapılmış topyekûn bir işgal girişimi olduğunu belirterek, “O gece silahlarının namlularını kendi insanına doğrultanlar ile ömrü boyunca Necip Fazıl’ın mücadele ettikleri arasında emin olun hiçbir fark yoktur. Üstadın ifadesiyle ‘vecdsiz, çilesiz, hikmetsiz, dinde ne tarh, ne zam olmayacağından habersiz, kaba softa-ham yobaz’ bir güruh, Pensilvanya’daki şarlatandan aldıkları işaretle bu millete pusu kurmuşlardır. Kendi ikballeri, kendi sapkın ideolojileri için kan dökmekten, can almaktan dahi çekinmemişlerdir. Namuslarına emanet edilen silahları, o silahların asıl sahibine doğrultanlar, sadece meşru iktidarı alaşağı etmeyi hedeflemiyorlardı. Aynı zamanda, merhum Menderes’le başlayan, merhum Erbakan, Özal, Türkeş ve Yazıcıoğlu ile devam eden, bizim de uğrunda tüm ömrümüzü harcadığımız “Büyük ve Güçlü Türkiye” idealine son vermek istiyorlardı” ifadelerini kullandı.
“MİLLETİMİZİN DİRENİŞİ İLE TÜRKİYE YENİDEN FELAHA KAVUŞTU”
“14 yıldır devlet ve milletin barışmasından, kucaklaşmasından rahatsız olan bu çete, tıpkı 27 Mayıs’ta olduğu gibi darağaçları üzerinden iktidara yürüyecekti” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizi, Menderes’in akıbeti ile tehdit etmeleri asla boşuna değildir. Ağızlarından -affınıza sığınıyorum- salyalar akarak, ‘şafakta asacağız’ diye efelenmeleri asla kurusıkı bir tehdit değildir. O gece ‘Ateş serbest, ezin, taviz yok, sakın tereddüt etmeyin vurun’ diyerek 248 vatan evladını şehit eden, 2 bin 193’ünü yaralayanların sergilediği vahşeti ve caniliği, biz en son Anadolu’nun işgalinde yaşadık. O gece bir tarafta ruhunu ve vatanını 1 dolara satan alçaklar vardı; diğer tarafta ise ‘Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda’ diye haykıran vatan âşıkları vardı. Bir tarafta tıpkı 100 yıl önce Beyoğlu sırtlarında olduğu gibi işgalcilere alkış tutanlar; diğer tarafta istiklali ve istikbali için şehadete gülümseyerek yürüyenler vardı. Bir tarafta çıkarları için ölüm kusanlar vardı, diğer tarafta istiklali ve istikbali uğruna şehadet için ölüme koşanlar vardı” dedi.
Vatandaşlara seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne büyük bir milletin mensuplarıyız diye herhâlde gururlanmak hakkımızdır. O gece bir tarafta millet vardı, diğer tarafta milletin tart ettiği hainler bulunuyordu. Allah’ın inayeti, milletimizin direnişi, yüz milyonlarca kardeşimizin duası ile Türkiye yeniden felaha kavuşmuştur” diye konuştu.
“15 TEMMUZ, MİLLÎ ŞAHLANIŞTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz’un sadece ihanet, hınç, acı ve kan olmadığını belirterek, “Aynı zamanda 15 Temmuz, tıpkı İstiklal Harbi gibi bir kıyamdır, bir muştudur, bir iftihardır. 15 Temmuz millî şahlanıştır, adeta Çanakkale’ye eş bir kahramanlık destanıdır. Anadolu toprakları o gece bir kez daha Türk milletine vatan kılınmıştır. Elhamdülillah… Hepsinden öte 15 Temmuz Yeni Türkiye’nin cemresidir, öyle bakıyorum. Yeni Türkiye’nin kurucu iradesi, 15 Temmuz’da sokaklarda, 7 Ağustos’ta da Yenikapı Meydanı’nda tecessüm etmiştir. Birileri rahatsız olsa da tecessüm etmiştir. O an, o anlık değildi aslında, ama onu hâlâ hazmedemeyenler var. Niye? Ruh dünyaları karışık da onun için” şeklinde konuştu.
“İSTİKBAL, ANADOLU BOZKIRLARINDA ÖMER HALİSDEMİR GİBİ ŞEREF TİMSALİ ASKERLER YETİŞTİREN BABALARINDIR!”
Bu milletin, kanı pahasına, devletin de, ülkenin de yegâne sahibinin kendisinin olduğunu, hür iradesine asla zincir vurdurmayacağını 15 Temmuz gecesi tüm dünyaya ilan ettiğini sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üstat Necip Fazıl, adeta o geceyi işaret edercesine bakınız ne diyor; ‘Arttığını zannettiğimiz küfür, tükenmez pekmezi tarzında sulana sulana büyürken, biz pekleşe pekleşe büyüyoruz. Bu bakımdan hiç şüphe etmeyin, istikbal bizimdir.’ Evet… Üstadın dediği gibi istikbal bizimdir! İstikbal, Anadolu bozkırlarında Ömer Halisdemir gibi şeref timsali askerler yetiştiren babalarındır! İstikbal, ‘bir bacak nedir ki, vatan için feda olsun’ diyen öğretmenlerindir. İstikbal, bir yıllık hasadını, çocuklarının rızkını ülkesi için gözünü kırpmadan ataşe veren çiftçilerindir. Şair ‘Hem sütünden, hem kanından, hem canından bu sendeki huy ey oğul’ diyor ya, istikbal, işte Abdullah Olçok gibi henüz 17 yaşında körpe bir fidanken babasıyla beraber şehadete yürüyen asil gençlerindir. İstikbal, ellerinde bayrakları, dillerinde duaları, yüreklerinde imanlarıyla tankların karşısında set kuran kadınlarındır. İstikbal, 29 gün boyunca vatan için, iradesi için, bağımsızlığı ve geleceği için nöbet tutan tüm Türkiye’nindir. İnşallah sorumluluk sahipleri olarak bizler, fikir, sanat ve yayın hayatımızın öncüleri olarak sizler, o gece yaşananlardan gerekli dersleri çıkararak, Yeni Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz. İhya edeceğiz…” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kimsenin ötekileştirilmediği, hiç kimsenin hor-hakir görülmediği, 79 milyonun tamamının “benim” diyerek bağrına bastığı bir yönetim anlayışını hep beraber tesis edeceklerini vurguladı.
“TÜRKİYE’Yİ HEDEFLERİNE ULAŞMAKTAN HİÇ KİMSE ALIKOYAMAYACAK”
“Unutmayın, ‘zalime merhamet, mazluma zulümdür’ ilkesini asla aklımızdan çıkarmadan, adil, müşfik ve güçlü bir yapıyı el ele vererek kuracağız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Sizler sahip çıkarsanız, milletimiz sahip çıkarsa, Türkiye’yi hedeflerine ulaşmaktan hiç kimse alıkoyamayacaktır. Siz destek olursanız bu ülke pekleşe pekleşe büyümeye devam edecektir. Ben sizlerden, kaleminizle, fikir çilenizle, alnınızdan ilmek ilmek akan terinizle bu kutlu mücadeleye katkı vereceğinizden hiç şüphe etmiyorum. Geleceğimiz için, çocuklarımızın istikbali için, gözlerini ve gönüllerini Türkiye’ye kilitlemiş yüz milyonlara mağdur ve mazlum için yükümüze omuz vermenizi özellikle rica ediyorum. Tekerlekli sandalyede evlat hasretiyle son nefesini veren Halepli anneler için, sahilde top oynarken katledilen, şehit edilen Gazzeli çocuklar için, evleri-ocakları başlarına yıkılan Arakanlı yetimler için bu kavgayı vermeye devam etmeliyiz. Bu kimden bekleniyor Türkiye’den, Türk milletinden bekleniyor. Mustafa Kutlu ağabeyimizin yakarışlarıyla sizlere seslenmek istiyorum; ‘Bir şey yap güzel olsun… Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Bir şey yap, doğru olsun. İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgâra ve akıntıya kapılmasın; kırılsın lakin eğilip bükülmesin… Bir şey yap iyi olsun. Hizmetten, hürmetten, merhametten müteşekkil olsun. Kalpleri yumuşatsın; garibin, yolcunun, zayıfın derdine derman olsun…”
“ANAYASA KONUSUNDA, MİLLET GERÇEK KARARI VERECEK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda “Bu vesileyle bugün Parlamentoya sunulan yeni Anayasa çalışması hususunda da Sayın Başbakanımıza ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanına, bu çalışmalarda emeği geçen arkadaşlara huzurunuzda çok çok teşekkür ediyorum. Temenni ediyorum ki Parlamento bu konuda inşallah beklenen, arzulanan kararı verir, ondan sonra da millet gerçek kararı vermek suretiyle Türkiye yol almaya devam eder. Bu düşüncelerle bir kez daha Necip Fazıl Kısakürek ödüllerini alan edebiyat, sanat, ilim insanlarımızı gönülden tebrik ediyor, kutluyorum. ES Medya Grubunu bu güzel organizasyon için kutluyorum. Yarın idrak edeceğimiz mübarek Mevlid Kandilinin ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Gece boyunca edilecek duaların, kılınan namazların, hayır ve hasenatın Hakk katında kabule karin olmasını diliyorum” dedi.